15 Şubat 2009 Pazar

Ordan Burdan Şurdan

*The Curious Case of Benjamin Button'ı, The Reader'ı, Slumdog Millionaire'i, Vicky Christina Barcelona'yı, Wall-E'yi izledim, beğendim. Oscarları kimin alacağı umrumda değil ama...
**Anti-valantine diye bir şey varmış, sevgililer gününe inanmamak, o gün kutlama yapmamak falan olsa gerek. O zaman ben öyleyim ama yeni değil, 14 Şubat'ı ilk duyduğumdan beri öyleyim. Sebebi de tüketime sevketmesi, gereksiz bir kutlama çılgınlığına girilmesi falan değil, bilakis ben kutlamaların, bayramların veya vs. vs. yoğun iş hayatında görüşemeyen insanların görüşmesi en azından telefonda da olsa konuşması (mesajlaşması değil ama lütfen) için bir bahane olduğunu düşünürüm. Bu sevgililer günü denen şey ise hiç mi hiç özel değil. Şöyle, şimdi anneler gününde, babalar gününde, çıkma, evlenme yıldönümde yada doğumgününde hep aynı kişinin aynı günü kutlanıyor. Ama 14 Şubat'ta her sene başka bir sevgili ile sevgili olmayı kutlamanın anlamı ne? 2007'de onunla, 2008'de bununla, 2009'da şununla...Ay dönümlerini kutlamak bile 14 Şubat'tan daha özel bence.
***Her 14 Şubat'ta (kutlama yapmaksızın) MOS ile balık yediğimizi bu sabah farkettim, basit bir tesadüfün batıl bir inanca dönüşmemesi için seneye kaz pişirmeyi öğreneceğim.
****Dün hava yağmurlu olduğu için fotoğraf çekmeye gidemedik, bari ne sergiler var onlara bakalım dedik, İstiklal Caddesi boyunca fotoğraf sergisi turu yaptık.
Fransız Kültür Merkezi- "monsieur sipa, fotoğrafçı" - Gökşin Sipahioğlu
İfsak - çeşitli
Fotoğrafevi - "Sonsuz Zaman" (çeşitli)
Fototrek - "Öyküler" (Özer Kanburoğlu)
6. Daire Sanat Galerisi - "Sevgi Kareleri" (çeşitli)
Devam etmeyi düşünüyoruz, her ay bir kere.
*****MOS bana "Best Wife" oscar ödülü almış, kazanma sebebim ise onun "Top Gear" izlemesine izin vermekle kalmayarak onunla birlikte "Top Gear" izlememmiş:)
****** First Defence bir kış paketi hazırlamış, içindeki her şeyi anladım da Sex and The City orijinal DVD'si de ne alaka!!!
*******Ne zamandır, kitap okuma günlerime geri dönmek istiyordum. Ama nedense hiçbir kitabı bitiremiyordum. En baştan, ilkokul günlerinden başlamaya karar verdim ve Pasaklı Tanrıça diye bir kitap aldım.
"Samantha, Londra'da çalışan bir üst düzey avukattır. Günün her saati iş başında, ev hayatı yok, tek düşündüğü şirkete ortak olabilmektir. Bir gün, şirkette çok büyük bir hata yapar ve işten kovulur.
Samantha, Londra'daki ofisinden çıkar, bir trene binip hiç bilmediği bir yere gider. Yol sormak için büyük, güzel bir evin kapısını çalınca iş görüşmesine geldiği zannedilir ve o evde hizmetçi olarak çalışmaya başlar. Ancak samantha, ev işlerinden hiç anlamamaktadır. Samantha çamaşır makinesiyle, ütü masasıyla , deterjanlarla müthiş bir savaş verir ve hayatını düzene sokmaya çalışır. Kendi kararlarında çok tereddüt etmesine rağmen hayatını belli bir düzene sokar."
Yarım bırakmak bir kenara, tahminimden de çabuk bitirdim kitabı. Klasik bir romantik komedi tadında ilerliyor kitap, öyle altını çizecek cümleler falan yok kitapta, tipik kafa boşaltan cinsten ama başarılı bir örneği. Demek bu aralar bunlara ihtiyacım varmış.
******** Bu arada Nil Karaibrahimgil sadece şarkı sözü yazmalı bence, onun yazılarını okuyunca kendimde yazarlık kıvılcımları görmeye başlıyorum.

1 yorum:

Restless Librarian dedi ki...

-CCoBB hesaplı danışıklı oscar filmiydi. Nihayetinde Brat sağlam bozuldu. Şahsen gördüm.
--14 Şubat'ı Hıncal Uluç uydurduydu zamanında. Yok öyle bir gün.
---Tütüsülenmişini bulursan tadından yenmez.
-*Monşer diplomasiye hayır.
*Allah bozmasın.
*-Defence çökünce elde mendil kızsal şeyler izleyebil diye.
*--Soljenitsin'in "Gulag Archipegalosu" adlı kitabı var. Konusu oldukça benzer.
*---Nil iyi bir yazar ama "cin ali" serisinin oldukça etkisinde kalmışa benziyor. Kendini geliştirirse "berber Fil" benzeri bir yapıta bile imza atabilir. İnşallah.